Gündelikçi Ücreti Ne Kadar? Emek, Güç ve Görünmeyen Siyaset
Bir Siyaset Bilimcinin Düşüncesi: Gücün ve Düzenin İnce Hatları
Toplumsal düzen, yalnızca yasalarla ya da kurumlarla kurulmaz; görünmeyen ilişkilerle, sessiz kabullerle ve küçük ekonomik pratiklerle şekillenir. Gündelikçi ücreti üzerine düşünmek, bu görünmez düzenin içinde dolaşmak gibidir. Çünkü gündelikçi, sistemin en alt basamağında durur ama o basamak olmadan hiçbir yapı ayakta kalamaz.
Bir siyaset bilimci için bu mesele, sadece “bir hizmetin bedeli” değil, bir iktidar meselesidir. Kim çalışır, kim öder, kim karar verir? İşte bu sorular, modern toplumun sessiz siyasetini açığa çıkarır. Gündelikçi ücreti, ekonominin değil; gücün, cinsiyetin ve sınıfın konuştuğu bir alandır.
Güç İlişkileri: İktidarın Mikropolitikası
Gündelikçi ücreti, yalnızca bir emek bedeli değildir; evin içinde ve dışında işleyen iktidar mekanizmalarının aynasıdır. Foucault’nun “mikro iktidar” dediği şey tam da burada görünür: gündelik hayatın küçük alanlarında bile güç, sessiz ama etkili bir biçimde işler.
Evde çalışan bir kadının aldığı ücret, çoğu zaman resmi bir sözleşmeye değil, güvene ve “iyi niyete” dayanır. Bu, liberal ekonominin değil, patriyarkal kültürün kurduğu bir denge biçimidir. Gündelikçi ücreti, görünmez emeğin görünmez sözleşmesidir.
Güç burada sadece parayı verenin elinde değildir; aynı zamanda emeğini sunanın dayanıklılığında, devam etme iradesindedir. Yani, siyaset yalnızca parlamentolarda değil, sabah erken saatte temizlenen salonlarda da yapılır.
Ev, Küçük Bir Devlet Gibi
Bir evdeki iş bölümü, tıpkı bir devletteki yönetim yapısını andırır. Emir-komuta, kontrol, denetim ve karşılıklı bağımlılık vardır. Gündelikçi burada “vatandaş” değildir; “misafir işçi” gibidir — görevli, ama karar süreçlerinin dışında. Bu, demokrasi ile hiyerarşi arasındaki o ince çizgiyi görünür kılar.
Peki bu durumda, gündelikçi ücretinin belirlenmesi, bir müzakere midir yoksa bir güç dayatması mı?
Kurumlar ve İdeoloji: Görünmeyen Politik Ekonomi
Ekonomik bir eylem gibi görünen “gündelikçi ücreti” aslında kurumsal yapılarla da sıkı sıkıya bağlıdır. Devlet, sendikalar ve iş yasaları, bu alanı çoğu zaman “özel hayat” gerekçesiyle denetim dışı bırakır. Bu durum, neoliberal ideolojinin en güçlü kalkanlarından biridir: “bireysel özgürlük” söylemiyle toplumsal adaletsizliği görünmez kılmak.
Bir gündelikçi için sigorta, iş güvenliği ya da sosyal haklar konuşulmaz; çünkü sistem, bu emeği “geçici” olarak tanımlar. Oysa geçici olan iş değil, dikkattir. Sistem, bu sessizliği sürdürdükçe eşitsizlik kalıcılaşır.
Gündelikçi ücreti bu bağlamda, ideolojik bir göstergedir: toplumun emeğe, cinsiyete ve adalete nasıl baktığını açıklar. Bir ücretin miktarı, bir ideolojinin derinliğini anlatır.
Cinsiyet ve Siyaset: Erkek Stratejisi, Kadın Dayanışması
Gündelik emeğin siyaseti, cinsiyetin siyasetiyle iç içedir. Erkeklerin tarih boyunca geliştirdiği stratejik ve güç merkezli yaklaşım, ekonomik ilişkilerde de hâkimdir: pazarlık, kazanım, rekabet. Kadınların yaklaşımı ise daha çok dayanışma, karşılıklılık ve toplumsal etkileşim ekseninde gelişir.
Bir gündelikçi kadının emeği, bu iki bakışın kesişim noktasındadır. O, hem piyasada yer alan bir iş gücü hem de kadınlar arası dayanışmanın görünmeyen halkasıdır. İşte bu yüzden gündelikçi ücreti, sadece ekonomik değil, toplumsal bir müzakere aracıdır.
Bir Kadının Emeği, Bir Toplumun Vicdanı
Kadın emeği, tarih boyunca hem görünmez hem de vazgeçilmez olmuştur. Gündelikçiler, toplumun “temiz vicdanı” gibidir — görünmeyen yükü taşır, ama görünür değeri azdır. Eğer siyaset “kaynakların adil dağılımı”ysa, o halde bu emeğin değeri neden hâlâ müzakere konusu?
Gerçek demokrasi, mutfakta başlar.
Eğer bir toplum, en sessiz çalışanına adil bir ücret veremiyorsa, o toplumun siyasal düzeni ne kadar demokratiktir?
Vatandaşlık ve Adalet: Kimin Hakkı, Kimin Sessizliği?
Bir gündelikçi, çoğu zaman vatandaşlık haklarını fiilen kullanamaz. Sosyal güvenlik, örgütlenme, toplu pazarlık gibi haklar, “özel alanın dokunulmazlığı” bahanesiyle görmezden gelinir. Bu, aslında modern siyasetin en büyük paradoksudur: eşitlik ilkesinin en çok ihlal edildiği yer, evin içidir.
Gündelikçi ücreti ne kadar? sorusu, bu nedenle sadece bir fiyat sorusu değil, bir demokrasi testidir. Adaletin eşiğinde duran bu soruya verilecek cevap, bir toplumun kendi vicdanıyla yüzleşme biçimidir.
Provokatif Sorularla Kapanış
- Bir toplumda en çok çalışanlar en az kazanıyorsa, bu sistem kimin hizmetindedir?
- Bir ücret, sadece emeğin değil, insan onurunun da bedeli değil midir?
- Evin içindeki güç ilişkileri, devletin dışındaki siyaseti yeniden üretmiyor mu?
Gündelikçi ücreti üzerine düşünmek, sadece bir ücretin miktarını değil, bir toplumun adalet anlayışını sorgulamaktır.
Belki de asıl soru şudur: Demokrasi, sadece sandıkta mı başlar, yoksa sabah sessizce süpürülen bir odada mı?